Uzun yıllar süren hukuki ve kültürel mücadelelerin sonunda, yaklaşık 65 yıl önce yurtdışına kaçırılan ve büyük bir değer taşıyan Marcus Aurelius heykeli, nihayet Türkiye’ye iade edilerek memleketine kavuştu. Bu tarihi olay, kültür ve turizm dünyasında büyük yankı uyandırdı ve ülkemizin kültürel mirasını koruma konusundaki kararlılığını bir kez daha gösterdi.
Çalışmalar ve Açıklamalar
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, heykelin iade sürecine ilişkin yaptığı açıklamada, sürecin uzun ve titiz bir mücadele olduğunu belirtti. Ersoy, “Bu süreçte haklılığımızı ortaya koymak ve eseri geri almak adına büyük bir azimle çalıştık. Sabır ve kararlılıkla ilerledik ve sonunda kazandık. Tırnaklarımızla kazıyarak topladığımız delillerle, bu eşsiz eseri tekrar Anadolu topraklarına kazandırdık” dedi.
İade Sürecindeki Bilimsel Çalışmalar
Kaçakçılıkla Mücadele Dairesi Başkanı Zeynep Boz, heykelin iadesi sırasında yaşanan ilginç ve dikkat çekici süreçleri paylaştı. Boz, “Heykelin içinden alınan toprak örneği, başlangıçta beklenmedik zorluklar içeriyordu. Çünkü bronz heykelin iç yüzeyinde katılaşmış bir toprak tabakası vardı ve bu yüzden toprak örneği alınamıyordu. Restoratörlerimiz ve konservatörlerimiz, büyük bir özveriyle çalışarak, bu engeli aşmaya çalıştılar” ifadelerini kullandı.
İşlerin daha da zorlaştığı bu noktada, uzmanlar ve görevliler, iç içe geçmiş ve katılaşmış toprağı dikkatle kazıyarak, içerden alınabilecek referans toprak örneğini elde etmek amacıyla yoğun çaba sarf etti. Bu süreçte, uluslararası alanda tanınan uzmanların da katılımıyla, toprak örneğinin alınması ve analiz edilmesi hedeflendi. Boz, “Uluslararası uzmanlarımızın ve bizlerin ortak kararıyla, örneğin, heykelin kökeninin Anadolu ve özellikle Burdur bölgesinden olduğunu kanıtlayacak somut verilere ulaşmak istedik. Bu nedenle, büyük bir dikkat ve özenle, asitsiz kağıtlar kullanılarak numune alma işlemini tamamladık” dedi.
Bu süreç, sadece bir kültürel varlığın iadesi değil, aynı zamanda ülkemizin kültürel mirasını koruma ve sahip çıkma konusundaki kararlılığının da bir göstergesidir. Heykelin içinden alınan toprak örneğinin bilimsel analizleri ve uluslararası uzmanların değerlendirmeleriyle, eserin kökenine ilişkin şüpheler giderildi ve böylece heykelin Anadolu kökenli olduğu kesinleşti. Bu önemli adım, hem uluslararası alanda Türkiye’nin kültürel miras haklarını savunma konusunda önemli bir kilometre taşıdır hem de gelecekte benzer süreçlerin başarıyla yürütülmesine ilham kaynağı olacaktır.